Ölüm Anında Vücudumuzda Neler Olur?

0

Ölüm: bir canlı varlığın (insan, hayvan, mantar, bitki ve mikroskobik canlının) hayati faaliyetlerinin kesin olarak sona ermesi durumudur. Canlı varlıkların herhangi bir dokusunun canlılığını yitirmesine de ölüm denmektedir.

Canlının ölümünden bahsedebilmek için, hayati faaliyetlerin bir daha geri gelmeyecek şekilde sona ermesi şarttır. Çünkü boğulma, donma, zehirlenme tehlikesi atlatan ve kalbi duran kişilerde suni teneffüs ve kalp masajı yapılarak, durmuş gibi görünen solunum ve dolaşım fonksiyonlarının tekrar başlatılması çoğu zaman mümkün olmaktadır.

Üst paragrafta anlattığımız şey işin bilimsel boyutunu yansıtmaktadır. Peki ya işin spritüal (ruhsal) boyutu? Filozoflar, ruhçular, din adamları ne diyor bu “ölüm” denilen şeye? Bu yazıda aslında biraz ona gireceğiz ve birkaç düşünürün ölüm ile alakalı olan görüşlerine yer vereceğiz.

ÖLÜM AREFESİNDE NELER OLUR?

Ölümden evvel, kısa veya uzun olmak üzere “agoni” adı verilen bir can çekişme devresi söz konusudur. Bu devre, müzmin hastalıklarda uzun, ani ölümlerde ise kısa olur. Bu devrede, dolaşım ve solunum sistemlerinde iyileşmesi mümkün olmayan değişiklikler meydana gelir. Agoni evresi birkaç dakikadan birkaç güne kadar uzayabilir. Bu evredeki bir kişi, tam olarak sessizlik ve hareketsizlik içinde bulunur, dış uyarılara karşı tepki çok azalmış veya kaybolmuştur.

Bütün sistemlerin çalışması bozulmuştur. Bazen bozukluklar düzelir gibi olur ve kişi kendini çok iyi hissettiğini bile söyleyebilir. Bu durum, ölüm öncesinde gözlemlenebilen geçici bir iyilik halidir. İlk önce görme, son olarak işitme duyusu kaybolur. Gözler yukarı ve tavana bakıyormuş gibi bir hal alır, gözbebekleri ise genişler. Göz akı ve göz kenarlarında yapışkan bir yapıya sahip bir sıvı toplanır. Göz parlaklığını kaybeder, arkaya doğru çöker.

Refleksler ortadan kalkar. Alından soğuk ve iri taneli terle birlikte son bir gözyaşı damlası gelebilir, kişi ağlıyor gibidir. Nabız oldukça zayıflar. Kalp sesleri güçlükle ve çok hafif duyulur, el ve ayaklar soğur, fakat kişinin iç harareti bazen 42-43 dereceye kadar yükselir. Salya, sümük, idrar, dışkı, meni vücuttan dışarı çıkar ve neticede ölüm meydana gelir. Bazı “agoni” durumlarında ise şuur kapalı olsa da akli melekeler, zeka ve şuur bozulmaz.

ÖLÜM SIRASINDA NELER OLUR?

Ölüm sırasında pek çok inanışa göre “ruh” ismiyle ifade edilmeye çalışılan varoluşun kaynağı, “beden” adı verilen et ve kemik yığınından ayrılır. Ölüm ötesi yaşama ve canlılığa inanan tüm düşünce akımlarına göre “ruh” baki, “beden” fanidir. İnsana bedenlerini değil, ruhu beslemeleri öğütlenir. Spiritüalizm’de ölüm “dezenkarnasyon” terimiyle ifade edilmekte ve “ruh ile yoğun (fiziksel) beden arasındaki ilişkinin kesin olarak kesilmesi” şeklinde tanımlanmaktadır. Fakat buradaki “etten ayrılma” ibaresi vücudun içinden çıkıp gitmek anlamında değil, ruhun vücut üzerindeki hakimiyetini sona erdirmesi, vücudu etki altında tutmayı artık bırakması anlamında kullanılır; çünkü madde-dışı bir varlık olan “ruh” için, “mekan”la ilgili olan girmek ve çıkmak fiilleri kullanılamaz.

ÖLÜM VE SONRASI İLE İLGİLİ GÖRÜŞLER

  • “Ölüm, asıl vatanına ulaşmak için ruhun kurtuluşundan başka bir şey değildir.” (PLATON)
  • “Her beşikte bir mezarın tohumu vardır.” (PLATON)
  • “Hiçbir insan yok olmak için yaratılmamıştır.”(CAMILLE FLAMMARION)
  • “Ancak ölümden sonradır ki, hakikaten yaşamaya başlarız.” (CICERO)
  • “Yaşam bir rüyadır, ölüm ise bir uyanış.” (VOLTAIRE)
  • “Ölüm bütün servetleri denk kılar. Cenaze töreninin görkemi, onları tekrar derecelendirmez.” (MONTESQUIEU)
  • “Ölmekten ne korkarsın; korkma, ebedi varsın.” (YUNUS EMRE)
  • “Ben de cansız varlıkken öldüm, yetişip gelişen bitki oldum; bitkiyken öldüm, hayvan biçiminde tezahür ettim. Hayvanlıktan geçip öldüm, insan oldum; öyleyse ölmekten korkmak niye? Hiç daha kötüye dönüştüğüm, alçaldığım görüldü mü?” (CELALEDDİN RUMİ)
  • “Mevt, ehl-i dalalet için idam-ı ebedidir. Ve o dehşetli darağacından kurtaran ve mevti mübarek bir terhis tezkeresine çeviren yalnız Kur’an ve imandır.” (BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ)
  • “Herkesi korkutan, en korkunç tevehhüm edilen ölümün yüzüne baktım. Nur-i Kur’an ile gördüm ki, ölümün peçesi gerçi karanlık, siyah, çirkin ise de, fakat mü’min için asıl siması nuranidir, güzeldir gördüm.” (BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ)
  • “ölüm, sureten göründüğü gibi dehşetli değil. Çok risalelerde gayet kat’i, şeksiz, şüphesiz bir surette, Kur’an-ı Hâkimin verdiği nurla ispat etmişiz ki, ehl-i iman için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem dünya meydanındaki imtihanda, talim ve talimat olan ubudiyetten bir paydostur. Hem öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbap ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir. Hem hakiki vatanına ve ebedi makam-ı saadetine girmeye bir vasıtadır. Zindan-ı dünyadan, bostan-ı cinana bir davettir. Hem Halık-ı Rahim’in fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir. Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasında budur; ona dehşetli bakmak değil, bilakis rahmet ve saadetin bir mukaddimesi nazarıyla bakmak gerektir.” (BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ)
  • “Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedi değil, adem (yokluk) değil, tesadüf değil, failsiz bir in’idam değil; belki (bilakis), bir Fail-i Hakim-i Rahim tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır, saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslilerine bir sevkiyattır, yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.” (BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ)
  • “Kabir ise zulümatlı bir kuyu ağzı değil, nuraniyetli âlemlerin kapısıdır. Dünya ise, bütün şaşaasıyla, ahirete nispeten bir zindan hükmündedir. Elbette, zindan-ı dünyadan bostan-ı cinana çıkmak ve müz’iç dağdağa-i hayat-ı cismaniyeden âlem-i rahata ve meydan-ı tayeran-ı ervaha (ruhların uçuştuğu meydan) geçmek ve mahlûkatın sıkıntılı gürültüsünden sıyrılıp huzur-u Rahmana gitmek, bin can ile arzu edilir bir seyahattir, belki bir saadettir.” (BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ)
  • “ahiretini dünyaya feda etmez, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmaz, malayani şeylerle ömrünü telef etmez, kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket ederek, kabir kapısını kendi hakkında saadet-i ebediyeye çevirir.” (BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ)
  • “Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak ihtiyarlık şafağı kulaklarının üstünde tulu etmiştir. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahaza, ebedi ömrün önündedir. O ömr-i bakide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fani ömürde sa’y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-i bakiden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel, uyan!” (BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ)
  • “Sen burada misafirsin ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce getiremediği bir şeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Öyle ise, aziz olarak çıkmaya çalış. Vücudunu Mucid’ine feda et; mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın.” (BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ)
  • “Her nefis ölümü tadacaktır” (BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ)

PEKİ, NE YAPMALI?

Ölüm; biyolojik olarak yok oluş, spritüal olarak ise sonsuzluğa açılan bir kapı olarak görülüyor. Biz bu konu ile alakalı sorduğumuz sorulara sadece tahmini cevaplar verebiliyoruz, o yüzden ölüm anı ve sonrasında neler olacağına dair kesin bir bilgi elde etmemiz mümkün değil. Şu anda yapabileceğimiz tek şey kendimizi ruhsal anlamda da fiziksel anlamda da iyi duruma getirecek işlerle meşgul olmak, çevremize sevgi ve merhamet saçmak, dünyaya geliş amacımıza göre hareket etmek ve mutlaka öleceğimizi unutmamak gerekiyor.

Zira bu dünyada ebeden kalmayacağımızı her gün tanıklık ettiğimiz ölümlerle idrak edebiliyoruz. Bu yüzden açgözlülük, hırs, nefret, haset, zulüm gibi kötü eylemlerden uzak durmalı ve burada haddimizi bilerek yaşamalıyız. Bu yazıdaki bilimsel alıntılar hariç tüm yorumlar varsayımsaldır, gerçeği ifade ettiğine dair kesin deliller mevcut değildir. Fakat biz ölüme ve sonrasına deli gibi kafa yormak yerine fiziksel ve spritüal açıdan gerekli hazırlıkları yapmaya başlarsak daha akıllıca bir iş yapmış oluruz bence. Zira ölüm anı geldiğinde apaçık gerçeğe zaten tanıklık edeceğiz.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz